4 Nisan 2018 Çarşamba

Sulu boya ve Kısa konuşma

Bu sene lafı uzatmama kararı aldım! İlk denemem de bir türlü bitiremediğim bu yazı olacak. Her şeyi anlatayım derken lafımı tamamlayamamaktan bıktım çünkü! :) 

Ben sulu boyaya başladım! Her geçen gün ise merak sevgiye dönüştü.

İnsanın neyi sevdiğini bulması ne zor! Sonra sevdiği şeyin değişebileceğini anlaması ve kendisini değiştirmesi:) Ben de döndüm dolaştım bu ara sulu boyaya takıldım.

Sulu boyanın en çok belirsizliğini seviyorum. Boya ve teknik seçimlerimizde hayata bakış açımızdan çok şey var bence. Benim de ilkokuldan beri en sevdiğim boya sürekli değişti. Eskiden pastel, guaj gibi hatları daha net, renkleri daha doygun boyaları severken son zamanların favorisi sulu boya oldu.

Hayat üzerinde eskiden var sandığım kontrolüm eski netliğini kaybettikçe, boyanın kontrolsüzce dağılıp biraz başına buyruk, biraz akışa kapılıp kendi yolunu bulması daha hoşuma gider oldu. Renkler birbirine girdi, ve ben heyecanla resmin alacağı son hali izledim.

Sulu boya yapmaya başlayalı çok olmadı ve başlarken de devam ederken de teknik öğrenmeyi reddettim. Öğrenip uygulamaktan bıktım çünkü, deneyip uygulamak istiyorum. Aslında şu an denediğim şey sulu boya tablolar yapmaktansa biraz çizim, biraz boya ile minik bir resimli günlük tutmak ya da o an gördüklerimi çizmek. Bu konuda ilham ve cesareti de sosyal medyadan takip ettiğim Nazlı'dan aldım aslında. (instagram hesabı için; probisnaz)

Ama yine de başlarken çok basit bilgilere ihtiyaç var ve ben kafamdaki sorulara net cevaplar bulamadığım için yine deneyimlemek zorunda kalmıştım. Madem dünyayı güzellik kurtaracak, paylaşalım deneyimlerimizi değil mi?

İlk olarak tabi ki bir boyaya ihtiyacınız var. Sanat malzemeleri satan dükkana giriyorsunuz ve sulu boya soruyorsunuz. Zira ortalıkta göremiyorsunuz. Görevli sizi "hazineler" bölümü diye adlandırdığı kilitli camekana yönlendiriyor ve boyalara bakarken size eşlik ediyor çünkü boyalar tahmin ettiğinizden pahalı. Okul tipi 10 TL'lik sulu boyalara alışık olduğumdan olsa gerek ben çok şaşırmıştım ilk etapta ve tabi ki almadım o boyaları. Faber Castel'den ne farkı olabilir ki dedim ve 10 TL'lik boya ile başladım sulu boyaya. Eğer sulu boya yapma konusunda kendinize fazla güvenmiyorsanız ve 2 günde bıkarım diyorsanız bu tip bir boyayla başlayabilirsiniz. Ben aylarca "ne farkı olacak ki?" kafasıyla devam ettim Faber Castel'e ve bir gün daha güzel bir boya denemek istedim.

Üstteki iyi boya

Göz atabilesiniz diye buraya iki farklı boyayla hazırlanmış çalışmaları bıraktı. İlk etapta bu çalışmaları gösterdiğim herkes ucuz olanı beğendi. Ama diğerini kullanmadan nasıl bir şey olduğunu anlamak zor. Okul tipi boya aslında alçı gibi sıvanan bir şey. O sulu boya ruhundaki akıp renklerin özgürce karışmasına ve yeni desenlerin ortaya çıkmasına çok müsaade etmiyor. Ben kesinlikle iyi ki almışım diyorum. Ayrıca minik görünse de boyalar çok uzun süre gidiyor. Başlangıç için önerilen bir çok marka var. Benim kolay rastladığım Van Gogh ve Winsor Newton'du.  Daha ucuz olduğu için tercihimi Van Gogh'tan yana kullandım. (Minik tüyo: kırtasiyelerin internet sitelerinde bir tık ucuz olabiliyor boyalar)

Okul tipi boya
Van Gogh 15'li set


Diğer konu kağıt. Maalesef sulu boya kağıtları da oldukça pahalı. Açıkçası ben henüz acemilik attığım için ve aslında resimli günlük-çizim defteri tarzı bir şey tuttuğum için normal çok ince olmayan bir defterle devam ediyorum. Birden gözünüzü korkutmayın, hem her şey en başında mükemmel olacak değil ya!

Fırça olarak da esasında çok çeşitli fırça ihtiyacı yok. Boyanın içinden çıkan fırçalar yeterli. Ben su hazneli fırçalara heveslendiğim için boyadan önce fırça edinmiştim. Su hazneli fırça için de küçük bir tüyo; Aliexpres'ten 1/6 fiyatına fırça sipariş verebilirsiniz, gelmesi 1 ayı geçiyor ama acelemiz yok nasıl olsa!

Her şeyde olduğu gibi sulu boyada da birçok tarz var. Ben çizim-boya karışımı çalışmaları sevdiğimden yanımda bir de siyah pilot kalem bulunduruyorum. Sulu boyanın güzelliği zaten net olmamasında, o yüzden çizgilerde netlik ve muntazamlık takıntısına girmemeli. Çizemiyor musunuz? Çizmek zorunda değilsiniz! Sadece kendinizi, kaleminizi, boyanızı rahat bırakın. Süreçten, boyanın akışından, çizginin duruşundan, içinizin yansıyışından zevk almaya bakın! Ressam olmaya çalışmıyoruz, stres yok:)





Resimli günlük konusunda da ilhamım Beril Ateş'ti. Gittiği her yerde defterini açıp günlüğünün tutması aşırı tatlı! "Ama ben o kadar gezmiyorum ki!"ciler içinse yine Nazlı sayesinde Urban Sketchers tanışıklığına kavuştum. (İlgili yazı burada). Meğer bu güzel şehir çizerleri dünyanın dört bir yanına yayılmış vaziyetteymiş. Ben de artık onlardan biriyim ve onlardan biri olmak çok kolay! Bir defter bir kalem, o an neredeyseniz gördüğünüz şeyi çiziyor, isterseniz boyuyorsunuz! Nasılız?
(İstanbullu versiyon için tık tık; urbansketchersistanbul)
Belki sizin şehrinizde de vardır şehir çizerleri, ya da siz başlatırsınız bu akımı?

Kadıkoy'de bir kafe




Trende!


Kafelerde, sokaklarda, parklarda daha çok resim yapan insan görmek bu yılki dileklerimden olsun. Gördüğünüz gibi kısa konuşmayı beceremedim, umarım size yardımcı olmayı becerebilmişimdir!

Mini not: Resminizin kurumasını sabırla bekleyin. Kuruyan resmin nasıl güzelleştiğini göreceksiniz.

Not: Bu yazı çizerlerimizden Talya Yücesan'ın blogundan alınmıştır. Kendisine bu güzel yazı için teşekkür ediyor, bu konuya ilişkin yazılarının devamını diliyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder