İlk yazımız daha önce burada yazılarını severek okuduğunuz Talya Yücesan Öcal'dan geliyor. Kendisi bizler için üç günlük Gent macerasını kaleme aldı. Bu kısacık süre içerisine bir sürü şeyi sığdırdığı için kendisini tebrik ediyoruz. Önümüzdeki günlerde daha çok yazısını okumak dileğiyle ben sözü Talya Hanım'a bırakıyorum.
Talya'nın blogu ve instagramı; https://talyayucesan.wordpress.com/
Gent’e ikinci gelişim, yine de çok heyecanlıyım. Geçen yıl bu zamanlar geldiğimde çok sevmiştim bu şehri. Yine sevecek miyim yoksa yeni bir yer keşfetmenin heyecanı mıydı geçen yıl hissettiklerim emin olamıyorum. Çünkü bazı şehirlerde, aslında sayacak çok fazla şey bulamadığınızda acaba diyorsunuz. Ama ben “acaba”mı çabucak yok ediyorum, biliyorum ki bir şehir sahip olduklarından çok hissettirdiği kadar ve Gent bana iyi hissettiriyor. Üstelik bu sefer geçen yıldan farklı olarak çantam boyalar, kalemler ve defterlerle dolu!
Bu seyahatimizde ilk kez yerel birinin evinden bir oda kiralayarak konaklıyoruz, değişik bir deneyim olacak. Yerel hayatı tecrübe etmek için ise güzel bir fırsat. 3 gün kalacağımız evi bulduktan sonra odamıza çıkıyoruz. Hemen etrafı keşfetmeye çalışıyorum ve 3 gün baya vakit geçireceğim bu güzel, küçük pencere önünü seviyorum en çok.
Şehri bildiğim için rahatım. İlk kez geliyor olsam kesinlikle fazlaca panik yapardım her yeri görebilmek için. Ama bu sefer nerede ne yapacağımı bilmenin keyfini sürüyorum.
Kısa bir turdan sonra şehrin ortasından geçen kanalın kenarına geçiyoruz. Kanalın adı Leie. Buraya gelmeden önce yiyecek içecek alışverişi yapıyoruz çünkü burada uzun kalacağız.
Kanalın etrafı eski Belçika yapıları ile çevrili. Hepsi birbirinden farklı ama ahenk içindeki bu binaları çok seviyorum.
Gent’in en sevdiğim yanı aslında kanalı ya da mimarisi değil, inanılmaz pozitif ve rahat olan insanları. Şehrin her yanı saygılı, mutlu neşeli insanlarla dolu. Özellikle gençler ise vaktini kanal kenarında muhabbet ederek geçiriyor.
İnsanın acelesinin olmaması, mutlu insanların arasında rahat rahat etrafı seyredebilmesi, üstelik bir de çizim yapıyor olması şahane! Geçen yıl bu zamanlar buralardayken hayal edemeyeceğim bir şeyi yapıyorum… Etrafın çizimlerime tepkisi de çok tatlı. Binalara, insanlara uzun uzun bakabiliyorum. Resmimi bitirdikten sonra Onur da denemek istiyor çizim yapmayı. İlk kez eline fırça alıyor ve karşısındaki binayı çiziyor. Tam bir urbansketcher!
Çizimlerimiz bittikten sonra şehre biraz da yukarıdan bakmak, keyfimize kahveyle devam etmek istiyoruz.
Telaşsız ve stressiz bir gün geçirmeyeli çok olmuştu. Gün burada geç kararıyor. Yanılmamışım Gent’i hala seviyorum. Beni hem özgür hem de evimde hissettiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder